Market ve Perakende Sektörü

Archive for the ‘Market’ Category

Teknoloji marketleri bayileri zorluyor

Spotçulardan ucuz ürün alan teknoloji marketleri bayileri zorluyor. Teknoloji marketleri aynı ürünü ortalama 200 TL daha ucuza satıyor.
Teknoloji marketleri, beyaz eşya bayilerine karşı rekabet silahını ateşledi. Beyaz eşya üreticileri ürün tedariki yapmasa da elektronik marketler, spot piyasadan topladıkları ürünlerle bayilerin karşısına sıkı bir rakip olarak çıktı. Başta Doğubank olmak üzere spot piyasanın en büyük müşterisi haline gelen elektronik marketler, bayilerden daha düşük fiyat vermeye başladı.

Hedef yüzde 30 pazar payı
Elektronik marketlerin beyaz eşya satışında atağa geçmesinin nedeni bu alandaki hızlı büyüme. Zincirlerin hedefi beyaz eşya pazarından aldıkları payı önümüzdeki 5 yıl içinde 3’e katlayarak yüzde 10’a taşımak. Bugüne kadar işin kolayına kaçıp daha çok telefon ve televizyon satışlarına ağırlık veren elektronik market yetkilileri, sayıları binleri aşan bayilerle rekabet zor olsa da bu alanda iddialı olduklarını açıklıyor.
Bir beyaz eşya bayi Erkan Hergül, “Elektronik marketleri yasal spotçular olarak görmeye başladık. Biz marka olarak zincir marketlere ürün sağlamıyoruz. Ancak bizim ürünlerimiz oların raflarında yer alıyor. Fiyatları ise bizim liste fiyatlarımızdan da düşük. Bu rekabet şimdiden canımızı yakmaya başladı” diyor.
Bir başka markanın bayi Bedri Krallıoğlu ise “Ürünlere koydukları fiyatların yanı sıra bu marketler 7’den 70’e herkesin ilgi alanına girdiği için kan kaybına uğruyoruz” açıklamasını yapıyor.
Fiyatlar spot piyasayı bile şaşırtıyor
Doğubank esnafı, özellikle son bir yıldır en büyük müşterilerinin teknoloji marketleri olduğunu söylüyor. Yaptıkları büyük alımlarla piyasaya yön veren elektronik marketlere beyaz eşya üreticilerinin bayilerden gelen tepkiler nedeniyle mal vermediğini belirten yetkililer, “Elektronik marketler ile bayiler arasında öyle bir rekabet baş gösterdi ki ürünlerin üzerine konulan fiyatlar bizi bile hayrete düşürüyor. Ürünleri bizden alış fiyatının bile altında fiyatlarla kampanyaya koyuyor. Aradaki farkı da diğer teknolojik ürünlere yansıtarak kapatıyor” şeklinde konuştu.
Kaynak: Ahmet Can Şit / Radikal

Toptancılar da Ramazan fırsatçılarına karşı

Ramazan ayının yaklaşmasıyla birlikte piyasalarda bazı gıda ürünlerinin fiyatları artışa geçti.
Bunun üzerine Türkiye Perakendeciler Federasyonu (TPF) açıklama yaparak, ay sonuna kadar hiçbir üründe zam yapmayacağını açıkladı. Federasyonun fırsatçılara bayrak açmasının ardından vatandaşlara sevindirici bir haber de gıda toptancılarından geldi. İstanbul Gıda Toptancı Tüccarları Derneği başta olmak üzere ülke genelindeki birçok toptancı, tüketicilerin gıda ihtiyaçlarını sorunsuz karşılamaları için gerekli tüm kolaylığı göstereceklerini açıkladı. Geçtiğimiz Ramazan aylarında olduğu gibi bu yıl da fırsatçılara göz açtırmayacaklarını belirten İstanbul Gıda Toptancı Tüccarları Derneği Başkanı Mustafa Karlı, piyasalarda vatandaşları endişeye sevk edebilecek herhangi bir olumsuzluğun olmadığına vurgu yaptı. İstanbul başta olmak üzere Türkiye genelinde faaliyet gösteren yüzlerce marketin tedarik hizmetini de kendilerinin sağladığına vurgu yapan Karlı, vatandaşların da Ramazan erzaklarını uygun fiyatlardan toptancılardan temin edebilecekleri çağrısında bulundu. Karlı, ayrıca gıda ürünlerinin temininde de hiçbir sorunun yaşanmadığının altını çizdi. Öte yandan Ramazan sofralarının vazgeçilmez ürünlerinin market ve toptancı fiyatları arasında ise yaklaşık yüzde 20-25 oranında fark bulunuyor. Örneğin bir kilogram pirinç İstanbul’un Rami semtindeki Toptancılar Çarşısı’nda 1,50-3,20 TL arasında satılırken, aynı ürün market raflarında 3,95-6,50 liradan alıcı buluyor. Ayrıca sofraların vazgeçilmezleri arasında bulunan kırmızı mercimek 1,80 liradan, bulgur 1,10’dan, fasulye 1,80’den ve nohut da 2,50 liradan satılıyor.

Bazı büyük marketler Ramazan öncesinde taleplerin artmasını gerekçe göstererek birçok ürüne zam yaparken, Rami esnafı ise fiyatlarını sabit tutarak, bazı kesimlerin fırsatçılık yaparak fiyat artırmasının önüne geçmeyi planlıyor. Bu kapsamda esnaf ortak hareket ederek vatandaşların ihtiyaç malzemelerine rahatça ulaşması için hem fiyat hem de çeşit noktasında birçok alternatif ortaya koyuyor. Rami esnafı ayrıca toptan satışların yanı sıra erzak paketlerini de piyasa şartlarından yüzde 20-25 oranında daha ucuz hazırlıyor. Gıda ürünlerinin semtine ve niteliğine göre toptan fiyatının yüzde 20-25’i oranında tüketiciye ulaştırıldığını aktaran yetkililer, vatandaşların daha ucuza gıda alışverişlerini yapmaları için toptancılar çarşısına davet etti. Bazı kesimlerin bu ayı fırsat bilerek farklı yollara başvurduklarını belirten İstanbul Gıda Toptancı Tüccarları Derneği Başkanı Mustafa Karlı, vatandaşların bunun önüne geçmeleri için mukayeseli alışveriş yapmalarını önerdi. Sektörde en ufak bir gıda sorununun olmadığını ve toptancı depolarında her ürünün yeterli oranda bulunduğunu aktaran Karlı, ‘panik var’ havasının ise yersiz olduğunu belirtti. Karlı, ayrıca toptancı halinde kâr marjlarının yüzde 5-10 oranında olduğuna dikkat çekerek, aynı miktarın marketlerde yüzde 20-30 oranında olduğunun altını çizdi. Rami piyasasıyla marketleri karşılaştırdığımızda da bu oran açıkça ortaya çıkıyor. Buna göre; toptancılarda sofraların vazgeçilmezleri arasında bulunan pirinç, kırmızı mercimek, bulgur, zeytin, fasulye, nohut ve kaşar raf fiyatlarının çok gerisinde bulunuyor. Toptancılar çarşısında, pirinç 1,50, zeytin 3, kaşar ise 6 liradan satışa sunuluyor. Aynı ürünlerin market fiyatları ise pazarın çok uzağında bulunuyor. Türkiye’nin en önemli marketlerindeki ürünlerin fiyatları de pahalılıkta paralellik gösteriyor.
TOPTANCIDAN ALMAK DAHA KÂRLI (TL)
Ürün Rami Market
Pirinç 1,50-3,20 3,95-6,50
K.Mercimek 1,80-1,90 2,20-3,75
Bulgur 1,10-1,40 1,99- 2,50
Zeytin 3-5 4,45-16,90
Peynir 3,30-6,75 6,99-14,99
Fasulye 1,80-3,00 4,75-5,25
Nohut 2,50-3,40 3,60
Helva 3,00-6,30 5,25- 8,65
Salça 2,40-3,40 2,90- 5,95
A.Yağı 3,75-4,00 4,75-
Çay 5-8 6,95-13,95
Şeker 2,20 3,25-3,60

Marketlerin ramazan paketleri hazır

Market ve alışveriş merkezleri ramazan ayı öncesi, gıda ürünlerinden oluşan alternatif ramazan paketleri hazırladı.
Alışveriş merkezleri ve marketlerin hazırladıkları gıda ürünlerinden oluşan ramazan paketlerini satın alan hayırseverler, paketleri hediye ettikleri dar gelirli vatandaşların iftar sofralarını zenginleştirmek istiyorlar.Geleneksel hale getirilen ramazan paketleri, hem tüketicilere daha hesaplı alışveriş imkanı sunuyor, hem de yardıma muhtaç insanlara yardım etmek isteyen hayırseverlere de alternatif olanak sağlıyor.
AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, Türkiye genelinde 470 mağazası bulunan Carrefour, bu yıl ramazan ayına özel 4 alternatifli paket hazırladı.
Carrefour mağazalarında, içinde 13 çeşit ürün bulunan “klasik” paket 19,90 lira, 16 ürün bulunan “Carrefour Discount” paketi 29,90 lira, 17 çeşit ürün bulunan “Süper” paket 39,90 lira, 20 ürün bulunan “Mega” paket ise 49,90 liradan alıcı buluyor.

Türkiye genelinde 1050 mağaza sayısına ulaşan A.101 marketleri, iki tür ramazan gıda paketini satışa sunuyor. 18 ürünün yer aldığı büyük paket 39,95 lira, 12 ürünün bulunduğu küçük paket ise 19,95 liradan satılıyor.
Marketin Ankara ve Sakarya bölgesindeki 100 mağazasında ise Kızılay ile işbirliği yapılarak dar gelirli vatandaşlara gıda paketleri ulaştırılabiliyor. Vatandaşların, Kızılay’a vermek istedikleri gıda paketleri veya hediye çekleri, A101 aracılığıyla dar gelirli vatandaşlara ulaştırılmak üzere Kızılay’a teslim ediliyor.
191 mağazayla hizmet veren Kiler Market’in “Ramazan bolluk paketi’ ismiyle hazırladığı içinde 13 gıda ürününün bulunduğu paket, 19,90 liradan alınabiliyor. Ayrıca, marketlerden alınan alışveriş çekleri, istenilen miktarda düzenlenerek ihtiyaç sahiplerine hediye edilebiliyor.
Ankara ve Kayseri bölgesinde ağırlıklı olmak üzere 148 mağazası bulunan Makromarket, 19,90 ve 36,50 liradan satılan iki ayrı Ramazan paketini müşterilerine sunuyor. Hipermarket zinciri Real’de, 16,90, 24,90, 33,90 ve 47,90 liradan 4 ayrı gıda paketi, grosmarket zinciri Metro’da, 23,99, 26,99, 36,99, 40,99 ve 59,99 liradan 5 ayrı gıda paketi tercih edilebiliyor. Türkiye genelinde Migros, Tansaş ve Şok marketleri ile birlikte toplam 1923 mağazasında hizmet veren Migros’un ramazan paketlerinin içerik ve fiyatları ise henüz belirlenmedi.
YARDIMLAŞMA ÖRNEĞİ
Alışveriş merkezleri ve marketlerin geleneksel hale getirdikleri bu ramazan paketleri, zengin ile fakir arasında adeta köprü görevi de görüyor. Ramazan ayının manevi ortamını fırsat bilerek dar gelirli insanlara yardım etmek isteyen hayırseverler, gıda paketleriyle ihtiyaç sahibi vatandaşların iftar ve sahur sofralarını zenginleştiriyor.
Gıda paketleri, dar gelirlilere yardım etmek isteyen hayırseverlerin işini kolaylaştırırken, aynı zamanda ekonomi de sağlıyor. Alışveriş merkezi ve marketler, ürünleri tek tek satın alındığındaki fiyatlarından daha cazip hale getirerek ramazan paketleri oluşturuyorlar.Market ve alışveriş merkezleri, bu amaca hizmet etmek için aynı zamanda alışveriş çekleri de düzenliyorlar. Marketlerden alışveriş çeki satın alan hayırseverler, bu çekleri verdikleri dar gelirli vatandaşların marketten diledikleri gibi alışveriş yapmalarını sağlıyorlar.
Ramazan ayında özellikle gıda ürünlerine yönelik tüketimin artmasını fırsat bilen market ve alışveriş merkezleri, ramazan ayında yapılacak alışverişlere yönelik indirim kampanyaları ve taksitlendirme kolaylıkları da yapıyorlar.

Real Ramazan Erzak Paketleri

Ramazan Erzak paketlerimiz ile ilgili bilgi almak ve sizin seçtiğiniz ürünlerden oluşturulacak özel Ramazan erzak paketi* siparişlerinizi görüşmek, toplu alışverişlerinizde özel ödeme koşullarından yararlanmak için bize yazabilirsiniz. Paketlerimizin içindeki tüm ürünler T.C Tarım Bakanlığı Gıda Üretim Sertifikasına sahiptir.
Ramazan paketi, Erzak paketi, Ramazan kumanyası, tüm kumanya paketleri ile ilgili merak ettiklerinizi bize sorabilirsiniz. real,-de çok ekonomik Ramazan paketleri, kumanyaları çok uygun fiyatlarla!

Her Market Bir Üretici Mi?

Batı’da eski bir uygulama. Türkiye’de de biraz geçmişi var. Ancak, gelişmesi son yıllarda oldu. “Private label” (Market markası) olarak adlandırılıyor. Bu yöntemle, her market bir üretici gibi ürün…
Batı’da eski bir uygulama. Türkiye’de de biraz geçmişi var. Ancak, gelişmesi son yıllarda oldu. “Private label” (Market markası) olarak adlandırılıyor. Bu yöntemle, her market bir üretici gibi ürüne adını veriyor, neredeyse rakip oluyor. 2002’deki yüzde 18.7’lik büyüme, bu eğilimin gücünü ortaya koyuyor. Bazı uzmanlar, Wal-Mart’ın ABD’de P&G gibi devlere rakip hale geldiğine dikkat çekip, çok önemli bir trendin başlayabileceğini anımsatıyorlar.
ABD’li perakende devi Wal Mart’ın çok önemli stratejisi, iş dünyasında örnek gösteriliyor. İşin özünde “private label” olarak bilinen “market markaları” yaklaşımı var. Wal-Mart, 2001 yılında Sam’s American Choice adlı deterjanı piyasaya sundu. Ürün, P&G’nin Tide adlı ürününden iki kat daha ucuz idi ve büyük bir başarı sağladı. Ardından, Ol’Roy isimli köpek mamasını üreterek dünyanın en fazla satan markası olan Nestle’S Purina’yı geride bıraktı.
Sadece bu kadarla da kalmadı. Wal-Mart, değişik alanlarda ürünleri piyasaya sundu ve üreticileri hayrete bırakan satış rakamlarına ulaştı. Ortaya çıkan bu tabloyu, dünyanın önde gelen araştırma şirketlerinden Forrester’in bir raporu şu sözlerle değerlendirdi: “Wal-Mart, bir sonraki Procter&Gamble olacağı yönünde ciddi bulgular sunuyor”.

Wal-Mart’da yaşanan bu deneyim, üreticiler ve perakendecilik sektörü için çok önemli mesajlar içeriyor. Uzmanlara göre, bu konu sadece ABD’li perakende devine özgü değil. Dünyanın dört bir yanında yaşanan “Private label” (Market markası) rüzgarının bir sonucu… Üstelik market markaları, hızlı bir şekilde Pazar payı kapıyor, üreticiler için çok kritik rakip haline geliyorlar.

Çok önemli bir değişim
Aslında Türkiye’de “Migros” markalı zeytinyağlarını ya da Gima markalı deterjanları daha önce de raflarda görüyorduk. Market markaları ya da “private label” (PL) kategorisi olarak tanımlanan bu ürünlerin “yıldızının” parlaması ise ekonomik krizin ardından oldu. Satın alma gücü düşen tüketici, fiyat avantajı ile ön plana çıkan bu ürünlere yöneldi.
Dünyada ise aslında uzun yıllardır, bu kategori çok talep görüyor ve oldukça büyük bir pazar payına sahip. Hatta bazı ülkelerde önde gelen market zincirlerinin, “özel markaları”nın ciroları, bazı ürünlerde tanınmış dünya devi markları geride bırakıyor.
Sektör yetkilileri, Türkiye’de de benzer trendin güçlendiğini söylüyor. Rakamlar da bunu doğruluyor. Henüz market markalarının perakende ticaretten aldığı pay global ortam göz ününde alındığında küçük. Ancak trend, market markalarının ciddiye alınması gereken bir aşamaya geldiğini gösteriyor.
Retailing Institute’un araştırmasına göre, Türkiye’de market markaları geçen yıl yüzde 18.7 büyüme kaydetti. Market markaları gelişiminde en fazla rol oynayan genel temizlik ürünleri kategorisinde ise ciro payı yüzde 5.4’e çıktı. Bu durum bakliyat ve kağıt ürünlerinde yüzde 25, margarinde ise yüzde 12 olarak kendini gösterdi.
Market markalarının girdiği hane sayıları da gücün artmakta olduğuna işaret ediyor. Eylül 2001-Ağustos 2002 döneminde, perakende ticaretin özellikle daha yoğun olduğu 12 ilde hanelerin yüzde 85.5’i en az bir market markası satın aldığını belirtiyor.
Market markası henüz evdeki birinci marka olmaktan uzak olmasına rağmen, tekrar satın alımında artış gözleniyor. Özellikle indirim mağazalarından alınan market markalarında yüksek bir tempoda artış gözleniyor.
Güven duygusu önemli
Market markalı ürünlere duyulan güven, bazı ülkelerde dünyanın dev markalarının düzeyine yaklaşıyor. Bunun arkasında ise sözü edilen ürünlerin önde gelen perakende zincirlerde satılıyor olması yatıyor. ABD’li Wal-Mart, bunun en iyi örneğini oluşturuyor.
Wal-Mart 2001 yılında kendisinin de çalıştığı dev üretici firmalarından P&G’nin Tide isimli deterjan markasından iki kat daha ucuz Sam’s American Choice ‘u (Sam’in Amerikan Seçimi) satmaya başladı. Şirket Ol’Roy isimli köpek mamasını üreterek dünyanın en fazla satan markası olan Nestle’S Purina’yı geride bıraktı. Hatta bazı mağazalarda Wal-Mart’ın Great Value markalı beyazlatıcıları Clorox ürünlerinden fazla sattı.
Uzmanlar, Wal-Mart’ın gücünü perakendeden çok market markasına yönlendirmesi halinde, pek çok güçsüz markanın piyasadan silineceği konusunda görüş birliğinde. Üreticiler ise tüketicilerle direkt bağlantılarını kaybedecekleri için endişe duyuyor. Bundan 20 yıl önce ek bütçelerinin yüzde 65’ini medya reklamlarına ayıran firmalar, bugün perakende mağazalarının içinde yapılan satış teşviğine bütçelerinin yüzde 60’ını aktarmak zorunda kalıyor. Forrester raporu ise ilerde Wal-Mart’ın bir sonraki Procter&Gamble olacağı yönünde bulgular sunuyor.
Pazarlama raflara kayıyor
Perakendeci-üretici ilişkisi, market markalı ürünlerin piyasaya çıkmasıyla biraz şekil değiştirse de bağlantı sürmeye devam ediyor. Bütün perakendecilerde hala büyük üreticilerin ürünleri satılıyor. Buna karşın, market markalı ürünler her yerde bulunamıyor. Müşterilerin üretilen ürünün raflarda yerini aldığını bilmesi de gerekiyor. Bilindik pazarlama stratejisinde firma ürünü tanıtmak için yüklü paralar harcarken, market markaları bunu yapmayarak fiyat avantajı yaratıyor. Böylece dezavantaj gibi gözüken durum müşteri gözünde avantaja dönüşüyor.
PLMA (Private Label Manufacturers Association) Başkanı Brian Sharoff, bir zamanlar Amerika’da ve İngiltere’de büyük üreticiler dışında üretim yapılmadığına dikkat çekiyor.
Artık yeni bir gelişme yaşandığını belirten Sharoff, bu durumun bütün paketli tüketici ürünlerin pazarlamasında değişim yarattığını savunuyor. Medyanın pazarlama üstündeki öneminin artık market raflarına taşındığını söyleyen Sharoff, “Dünya çapında pek çok çalışma gösteriyor ki, çoğunluk satın alma kararını artık mağazalarda veriyor. Bu durum pek çok ülkede mağaza içi promosyon çalışmalarının artmasına neden oluyor” diyor.
İlk adım Migros’tan
49 yıldır faaliyette bulunan Migros, Türkiye’de ilk market markaları uygulamasının da öncüsü. 1957 yılında başlayan ve o günlerin en temel ürünü sayılan “Migros” marka zeytinyağı ile de ilk adımı atan şirket, ilerleyen yıllarda çiçek yağı, deterjan, sabun, konserve, reçel gibi mallar geliştirdi. Günümüzde ise 600’e yakın özgün markalı ürün ile ortalama yüzde 25’e yakın fiyat avantajı sunuyor.
Migros markaları şu anda toplam 28 kategoride müşterilerine hizmet veriyor. Özgün markalı ürünler Migros’un cirosunun yüzde 12’sine ulaşıyor. Bu markaların hepsi “premier” ürünler kalitesinde üretiliyor. Ürünler birincil marka ürünlere göre yüzde 15-50 arasında daha ucuz satılıyor. Migros yetkilileri bunun tüketiciye ortalama yüzde 25 avantaj sağladığını belirtiyor.
Migros özgün marka kararını kalite kontrolünü uygulatabildiği tanınmış sanayicilere yaptırıyor. Yetkililer, üreticilerin bu durumu, Migros işbirliğiyle atıl kapasitelerini kullanarak verimliliğini artırmak için kullandığını belirtiyor.
Diasa’da 500 çeşit ürün
Sabancı Perakende Grubu’nun ucuzluk marketleri zinciri Diasa, ilk kez 1998 yılında “Private Label” pazarına girdi. Şirket uyguladığı özel markalı ürün stratejisi doğrultusunda ürün çeşidinde son 3 yılda büyük artış yakaladı. Diası’nın toplam 500’ün üzerinde bu tip ürünü var. Toplam 60 ürün kategorisinde 55 ayrı üretici ile çalışıyor. Private label ürünlerin cirodaki payı ise 3 yıl içinde yüzde 40 oranında artış göstermiş.
Diasa Genel Müdürü Ömer Egesel, Türkiye’de bu tip uygulamalar ve geleceği konusunda şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Market markası zaman zaman yanlış anlamalara ve konumlandırmalara sebep olabiliyor. Market markası olmanın ön koşulu, marketin kendisini marka olarak algılamasından geçer.
Herhangi bir ürünün üstündeki ambalajı değiştirmekle, marketin malı ve markası olunmaz. Bu süreç uzun araştırma, teknik beceri, bilgi birikimi ve ekiple tamamlanan bir süreçtir. Uzun ve yorucu bir çalışma gerektirir. Market markası ile orijinal A grup bir marka arasındaki kalite-fiyat rasyosu düşükse, tüketici tercihi orijinal üründen yana olacaktır. Burada anlamlı ve hissedilebilir bir fark yaratmak gerekir. Ancak, bu şekilde market markası farklılaşma ve avantaj sağlayacaktır.”
“Çetin bir dönem geliyor”
Dev perakende zinciri Metro ise Türkiye’de ilk kez 1995 yılında Metro Cash and Carry olarak müşterilerine kendi markalı ürünleriyle hizmet vermeye başladı. Bünyesinde yaklaşık 900 adet market markası var. Bunların toplam satışlar içindeki payı ise yüzde 15’e ulaştı. Son 2 yılda yüzde 5 artış gösteren bu ürün grubu içinde kuru gıda başı çekiyor.
Metro Private Label Satınalma Müdür Yardımcısı Haluk Yücelsin, ekonomik sıkıntıların tüketicileri daha ucuz alternatiflere yönlendirdiğini söylüyor ve devam ediyor:
“Eskiden markalı ürünlerde yaşanmakta olan rekabet, daha ekonomik ürünlere kaydı ve sektörün tanınmış markalarını üreten firmalar ekonomik alternatifler yaratmaya başladılar. Önümüzdeki dönemde bizi nelerin beklediğini kestirmek çok zor fakat çetin geçecek bir döneme girdiğimiz kesin. Markalı ürün sahipleri düşük fiyatlandırma ve yeni ürün politikalarıyla rekabetçi olmaya çalışacaklardır” diyor.
Kalite sürekli artıyor
Gima, bu tip ürün grubuna 1997 yılında girdi. Bugün sütlü mamuller-şarküteri, kuru gıda, temizlik ve kişisel bakım, tekstil ürün kategorilerinde “Gima, Gimmy, Price, Today” markası ile 500 e yakın ürünü bulunuyor. Özel markaların toplam ciro içindeki payı yüzde 15 civarında seyrediyor.
Gima Genel Müdürü Dengiz Pınar, ikinci ya da üçüncü kalite ürünlerden çok, markalılarla rekabet ettiklerine dikkat çekiyor. Pınar, “Örneğin, kolalı içeceklerde, market markaları, liderlerden daha fazla satış yapıyor” diyerek önemli bir gelişmeye dikkat çekiyor. Deniz Pınar şöyle devam ediyor:
“Market zincirlerinin bu alana yaptıkları yatırımlar şüphesiz imajlarını güçlendiriyor. Zincirler gelecekte de lider üretici firmalarla anlaşacaklar diye düşünüyorum. Bunun yanında bu ürünler için de kalite yeterlilik belgelerinin alınması konusunda daha seçici olunacak ve üretimdeki denetimler artırılacaktır. Birincil markalı ürünleri üreten üreticiler için rekabet edecekleri en önemli grup o kategorideki market markalı ürünler olacaktır”.
Pınar, ACNielsen tarafından Kasım 2002’de Gima için yapılan araştırmanın sonuçlarına da dikkat çekiyor: “3 yıl önce market markalarının toplam ticaret içindeki payının yüzde 1.4 düzeyindeydi. Bugün ise market markalı ürünlerin cirodan aldığı pay yüzde 6 civarında. Bu yükselişin nedenleri arasında market markalı ürünlerin kalitesine duyulan güvenin artması geliyor. Bunun sonucunda da tüketici talebi, zincir market sayısı artıyor, ekonomik nedenlerle alım gücünün azalması da özel markalara olan ilgiyi tetikliyor”.
“Kıyasıya rekabet sürüyor”
Kiler marketler zincirinin ürettiği 200 çeşit özel markalı ürünün, şirket cirosundan aldığı pay yüzde 7 düzeyinde. Kiler Genel Müdürü Nurullah Öztürk, özel markalı ürünlerin satış içinde yüzde 8-9 civarında payının olduğunu söylüyor. Özel markalı ürünlerin fiyat avantajının, önümüzdeki dönemde markalı ürünlerin pazarlama stratejilerinde agresif taktikler geliştirmesine neden olacağını belirten Öztürk, markaların reklamlarla ve eşantiyon tarzı hediyelerle pazar paylarını korumaya çalıştıklarını belirtiyor. Öztürk sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Markalı ürünler özel markaların pazar paylarını artırmalarını önlemek ve ayakta kalmak amacıyla hipermarketlerde değerli satış alanlarını kiralıyorlar. Bunun için markalı ürün üreticilerinin ayrılacak bütçeleri varken, özel markaların böyle bir avantajı bulunmuyor. Ayrıca marka sahibi üreticiler tek kalem ürün üretmek yerine rekabet edebilmek amacıyla benzer ürünleri de üretmeye başladılar. Bunları birbirini destekleyecek şekilde nihai tüketiciye sunuyorlar. Böylece özel markalı ürünlerin avantajını azaltmaya çalışıyorlar”.
“MARKALI ÜRÜNLERİN FİYATLARI DÜŞECEK”

Fahrettin Yavuz/PLAT Başkanı

Özel markalı ürünlerin, diğer markalı ürünlerden önemli bir pay alması önümüzdeki dönemde pazarı nasıl şekillendirecek? Markalı ürünlerin bu gelişmeye karşı nasıl bir strateji geliştireceğini düşünüyorsunuz?
Dünyada markalı ürünleri satın alan ve satın almaya devam edecek bir kesim sürekli vardır ve varolmaya devam edecektir. Markalı ürünler, harcadıkları reklam ve promosyon bütçeleriyle birçok sanayiye hizmet ediyorlar. Marka sahibi firmalar, ABD’de yaptıkları gibi, kendisine rakip olabilecek sattığı üründen daha ucuz olan markalar yaratıp, hem kendi markalarından kaybettikleri pasta paylarını geri almaya hem de ‘Store Brand’ ürünler ile yarışa geçeceklerdir.
Ancak, önümüzdeki yıllarda, tüketici bilinci daha artıp, parasını daha dikkatli harcaması gerektiğini düşünürse, ki ekonomik şartlar tüketiciyi bu yöne hızla itmektedir, özel markalı ürünlere güven ve rağbet doğal olarak artacaktır. Bu durum da marka ürünlerin satışını ya zorlayacak ya da markalı ürün sahipleri fiyatları düşürüp ürünlerini daha cazip hale getirilecektir. Buradan açıkça şu görülüyor ki, tüm bu çalışmalardan en kârlı çıkacak tüketici olacak. Bu rekabet sayesinde kaliteli ürünü daha ucuza satın alacak ve bunun sonunda da hesabını daha dikkatli yapıp yeni ürünlere yönelecektir.
“PL MARKALARI DÖVMEK İÇİN KULLANILMAZ”

Murat Şahin/RMS Danışmanlık

Perakende zincirlerinin ürettiği ürünlerin öneminin artması, zincirler ve pazar lideri markalar arasındaki ilişkiyi nasıl etkiler?
Özel markalı ürünlerin ekonomik olmaları, markalı ürünler karşısında önemli bir avantaj. Yine de ekonomik olmaları kaliteli olmalarını engellememeli. Ucuz ama kalitesiz üretim markaya, perakendecinin ismine zarar verebilir. Private Label’ı tam Türkçe’ye çevirdiğinizde “özel etiket” anlamına geliyor. İnsanlar ise markaya sadıktır, etikete değil. Ben PL’ nin daha çok müşteri sadakatini artırmak amacıyla kullanılmasını doğru buluyorum. Zira tüm kategorilerde marka ve kategoriye yatırım yapanlar marka sahipleri. Zincirler hiçbir zaman PL silahını tedarikçilere ve pazar lideri markalara karşı kullanmazlar. İngiltere bu dengenin bozulduğu ve markaların private label ile rekabete girdiği bir örneği yaşamış ve sonucunda tedarikçiler ve zincirler arasında mahkemeye giden olaylar yaşanmıştır. Bu her iki tarafın da çıkarlarına zarar veren bir süreçtir. Nihayetinde amaç nihai tüketicinin daha fazla satın alma yapmasını sağlamak olmalıdır ki bu da kavga ederek olamıyor. Private label, markaları dövmek için kullanılmayacak bir araç olarak var olmaya devam edecektir. Bunun da pazar liderlerini zedelememeye dikkat edilerek yapılması gerekiyor.
“PL ÜRÜNLER FİYAT DIŞI KONUMLANABİLİR”

Renan Burduroğlu/Retaılıng Instıtute Başkanı

PL ürünlerde yaşanan artışa rağmen henüz Avrupa standartlarına ulaşılmış değil. Bunun nedeni sizce nedir?
Market markaları, Avrupa ve Amerika’da başlangıçta özellikle fiyatla kendini konumlandırdı. Ardından, giderek perakendeci markası kimliğini inşa eden ve koruyan, markete sadakati sağlayan temel unsurlardan birisi olarak kullanılmaya başlandı. Üretici markalarını her yerde bulabilirdiniz ama market markasını sadece söz konusu markette.
Giderek market markalarının fiyatla ilgili önermelerinin değişebileceği de görüldü. Büyük perakendeciler kendi müşterilerine “özel ürünler” yaptırıp sunarak fiyat dışı bir konumlama da yaratmaya başladılar. Market markalı ürünlerine üretici markalarında olduğu gibi, reklam ve pazarlama faaliyetleri ile destek verdiler. Hedef tüketici kitlenin henüz giderilmemiş ihtiyaçlarını araştırıp, üretici markaların olmadıkları alanlarda yeni ürünler geliştirdiler. Türkiye henüz bu sürecin başlarında ve market markaları esas olarak sundukları büyük fiyat avantajları ile konumlanmaktadırlar. Avrupa ve Amerika’da üretici markalara göre yüzde 25 civarında fiyat avantajı sunan market markaları için Türkiye’de bu oran yüzde 80’lere kadar çıkmaktadır. Türkiye’de de bu ilk aşamanın atlatılarak süreç içinde market markalarının şu anda sadece kısıtlı sayıda üründe gerçekleştirebildiği fiyat dışı unsurlar üzerinde yoğunlaşması gerekiyor.

Besi çiftliği kuran Uyum eti yüzde 20 ucuz satacak

İstanbul’da faaliyet gösteren gıda perakendecisi Uyum Gıda, 5 bin büyükbaştan oluşan hayvan çiftliği kurdu.
Marketlerinde sadece kendi etlerine yer verecek olan Uyum Gıda, eti yüzde 20 daha az satacak. Uyum Gıda Genel Müdürü Sait Koç, Türk damak tadına en yatkın büyükbaş hayvanların Güney Amerika’da bulunduğunu söyleyerek, “Bölgeden küçük olarak getirdiğimiz hayvanları burada büyütüp kesimhanede satışa sunulacak şekilde hazırlıyoruz. 16 Haziran’da ilk kesimimizi yaptık. Etler yüzde 20 daha uygun fiyata satılacak” dedi.

Koç, ileride küçükbaş hayvan işine de girmek istediklerini kaydetti. Site ve ofislerin İstanbul’da hızlı geliştiğini anlatan Sait Koç, şunları söyledi:
Sitelerde mağaza açıp büyüyecek
“İstanbul faaliyet alanımız. Geleneksel kanalların daralması ve site gibi alanların çoğalması bizi bu yönde bir karara teşvik etti. Rakiplerimizden farklı olarak site konseptinde büyüyeceğiz. Çeşitli sitelerle yaptığımız anlaşmalarla mağaza açacağız.”
Kasımda hisselerinin yüzde 30’unun halka arz edildiğini hatırlatan Koç, “Kasamıza 52.5 milyon TL girdi. O dönem 33 mağazaydık. 6 ayda 3 mağaza daha açtık. Arzdan elde ettiğimiz parayı mağazalaşmaya harcayacağız” dedi.

Hadim AVM 34. mağazasını Bursa’da açıyor

Hadim Alışveriş Merkezleri 34. mağazasını Bursa Erikli’de 9 Temmuz Cumartesi günü açıyor.
Erikli mağazası ile birlikte Eskişehir, İnegöl, Yenişehir ve Kütahya’nın ardından Bursalı tüketicilerle buluşacak olan Hadim faaliyet gösterdiği bölgelere bir yenisini daha ekleyecek.
1.100 m2 alanda 5 kasa ile hizmet verecek olan Erikli şubesi Hadim AVM zincirlerinin Bursa il merkezinde ki ilk halkası olma özelliğini taşıyor.
Yeni bir konsept ile açılacak olan mağaza içerisinde fırın ve elektronik reyonunun yanı sıra Hadim AVM’nin kısa bir süre sonra açılışını yapacağıi et ve süt ürünleri entegre tesislerinde üretiminin gerçekleşeceği şarküteri markası, ”TATMAHAL” da mağazadaki yerini alacak. Yirmi beş personel ile hizmet verecek olan mağaza,9 temmuz cumartesi günü indirimler ve ikramlarla müşterileri ile buluşacak.

Market Satın Almalarında Tam Gaz

Ülker’in Şok marketlerini satın almasının ardından perakende sektörü hareketlendi. Makro Market Başkanı Şeref Songör, perakende sektöründe satın almaların hızlanarak devam edeceğini söyledi.

Ülker’in Şok’u almasının ardından perakende sektörü hareketlendi. Sektörde yeni satın almalar da bekleniyor. Perakende sektörünün önemli isimlerinden Makro Marketleri Başkanı Şeref Songör, Ülker’in Şok’u satın almasını ’sektörün gelişimi için organize ve modern perakende olma yolunda değişim sürecini tamamlama yönünde bir adım’ olarak değerlendirdi. Songör, yerel marketlerde de inorganik büyümelerin yaşanacağını ifade etti.

Satın almaların devamı gelir
Söz konusu satışın tamamen ticari bir faaliyet olduğunu kaydeden Songör, rekabet açısından bir tehlike oluşturmadığını söyledi. Songör, “Ülker sadece Şok’tan ibaret değil. Toptan satışta da var. Bunun dışında daha önce BİM’de de ortaklığı vardı ve hiçbir sorun olmamıştı” dedi. Sektörde satın almaların hızlanarak devam edeceğini ifade eden Songör, genellikle büyük firmaların küçük ölçekli zincirleri satın aldığını ancak, büyük firmalar arasında da konsolidasyonun başladığını belirtti. Bu süreçte Migros’un tavrının da önemli olduğunu kaydeden Songör, Migros’un hala sektörde belirleyici pozisyonda olduğunu sözlerine ekledi.
 
Migros hala belirleyici

Benzer hareketliliğin yerel zincirlerde de yaşandığını dile getiren Şeref Songör şöyle konuştu: “Türkiye büyüyen bir ekonomi. Yapılan kentsel dönüşüm çalışmaları ile yeni yerleşim alanları ortaya çıkıyor ve yeni hizmet alanları oluşuyor. Ancak yine de organik büyümede artık 10 yıl öncesinin rahatlığı yok. Bu nedenle küçük zincirlerde de inorganik büyüme kaçınılmaz görünüyor.” Kendilerinin de Makro Marketleri olarak yakın zamanda Karadağlar’ı satın aldığını hatırlatan Songör, inorganik büyüme konusunda çalışmalarının sürdüğünü ifade etti.

Yabancılar Türkiye’ye koşuyor
Avrupa ve dünya pazarlarında düşen alışveriş harcamaları ile tıkanan uluslararası perakendeciler gözünü Türkiye’ye çeviriyor. Carrefour’un en büyük rakibi Fransız perakende devi Auchan ve Alman indirim market zinciri Lidl da rotasını Türkiye’ye kırdı. Fransız perakendeciler, özellikle Carrefour’un Türkiye’de olumlu sonuçlar almasını referans kabul ederek Türkiye pazarındaki yerel zincirleri inceliyor. Auchan sahip olduğu 574 hipermarket ve 747 süpermarket ile 2010’da 41.1 milyar Euro ciro elde etmişti. Firmada 256 bin kişi çalışıyor.

Almanya’nın 27 ülkede 7 bin 200’den fazla mağazası ile hizmet veren discount devi Lidl’ın son olarak Bulgaristan pazarına girmesi sektörün uzmanları tarafından ’Lidl, Bulgaristan’dan sonra Türkiye’ye gelecek’ şeklinde yorumlanıyor. Firma 2008 yılında 59 milyar Euro ciro elde etmişti.

Kaynak: Zeynep Ceylan / Bugün

Perakendecilerin En Hızlıları Stratejileri

Ankaralı Canerler, İzmirli Pehlivanoğlu ve Konya merkezli Adese… Bunlar bölgesel perakende zincirleri arasında “en hızlı” olanlardan. Pek çok küçük yerel zincir onları örnek alıyor. “En hızlılar”ın…

Ankaralı Canerler, İzmirli Pehlivanoğlu ve Konya merkezli Adese… Bunlar bölgesel perakende zincirleri arasında “en hızlı” olanlardan. Pek çok küçük yerel zincir onları örnek alıyor. “En hızlılar”ın sırrı ise uyguladıkları 6 temel stratejide gizli. “Kişisel hizmetler”, “ucuz fiyatlar”, “farklı tedarikçiler”, “uygun fiyatla alım”, “sürümden kazanma” ve “hız”… İşte onların başarı formülünün 6 altın kuralı.  Tüm küçük bölgesel perakendecilerin hedefi bu 6 altın stratejiyle, tıpkı Canerler, Pehlivanoğlu veya Kiler gibi büyümek…
Canerler, tamamı Ankara’da bulunan 36 marketten oluşan bir bölgesel perakendeci. Müşteri ilişkilerinden bölgesel büyüme stratejisine, tedarik zinciri yönetiminden fiyatlandırmaya her alanda “hızlı balık” taktiklerini uyguluyor. Yıllarca aynı bölgede faaliyet gösterdiği için müşterilerini çok iyi tanıyor.

Kadınlar için yemek, çocuklar için resim yarışmaları organize ediyor. Mağazasında alışveriş yapanların özel günlerini kaydediyor. Eğer müşteri o gün markete gelmişse, doğum günü veya evlilik yıldönümünü kutlamayı ihmal etmiyor. Herkese hitap eden indirim günleri düzenliyor.
Sadece bu kadar da değil… Canerler’in tedarikçileriyle de ilişkisi genel olarak resmiyetten uzak. Alımlarını peşin ya da düşük vadeli yapıyor. Ürünlerinin yüzde 20’sini bulunduğu bölgeden sağlayan zincirin, temel pazarlama stratejisinin iki temel dayanak noktası var. Bunlardan ilki özellikle gıda ürünleri kategorisini rekabetçi fiyatlarla yönetmek… İkincisi ise “en düşük fiyatlarla en yüksek ciroyu tutturma” hedefi.
Zincir, sebze ve meyve satımı yapan Kadir Canerler tarafından 1982’de Ankara’da kuruldu. Ankara’nın Yukarı Etlik semtinde ilk mağazasını açtıktan 6 yıl sonra da marketler zinciri oluşumuna başladı. Lojistik anlamda bir problem çıkmaması için büyüme stratejisini “aynı bölgede yayılmak” olarak belirledi.
2004 yılında 160 milyon dolarlık cirosu olan zincir, 2005’te 200 milyon dolar, 2006’da ise 250 milyon doların üzerinde ciro hedefliyor. Bu yıl Bodrum’da açacağı yeni marketle de ulusal bir zincir olma yolunda ilk adımı atıyor.
Canerler, bölgesel perakendecilerin büyüme stratejilerinin tipik bir örneği. Kiler, Pehlivanoğlu, Mopaş ve Adese gibi hızlı gelişme gösteren yerel marketlerin çoğu benzer bir yaklaşımla çalışıyor. Perakende sektöründe “en hızlı” zincirlerin neredeyse tamamı Canerler’dekine benzer stratejileri uygulayarak büyüyor. Büyümede “altı temel strateji”yi benimsiyor.
1. KİŞİSEL HİZMETTE SINIR YOK
Bu 6 altın stratejiden ilki “kişisel hizmetler” vermek… Bu kapsamda sadece ücretsiz otopark değil vale hizmeti sunanlar, Erzurumlu Tema gibi müşterinin otomobilini bedavaya yıkayanlar bile var. Müşterilerine ev ziyareti yapan mağaza müdürlerine de rastlamak mümkün.
Hızlı büyüyen bölgesel perakendeciler “müşteriye yakın olma” konusuna çok önem veriyor. Belirli bir bölgede çalıştıkları için bölgeyi ve insanlarını yakından tanıyor, geleneksel ilişkiler kuruyorlar. Örneğin, Canerler’in market müdürü, bir müşterisine ev ziyaretleri yapıp, “Çoktandır uğramıyorsunuz, hasta mı oldunuz merak ettik” diyebiliyor. Yakınlık avantajını kişisel hizmetler sunarak kullanıyorlar. Pek çok zincir telefonla sipariş alıyor, ücretsiz servis, otopark, vale ve araç yıkama hizmeti sunuyor. Konya merkezli Adese’de özürlü müşterilerin rahat alışveriş yapmasını sağlayacak fiziki ortam ve gerekli araçlar bile var.
Bölgeseller ayrıca yerel ürünler, yerel fiyat politikaları ve kampanyalarla müşterinin karşısına çıkıyorlar. Gaziantep’teki Oli zincirini yönetenler, bölge insanının baharatlarını “Elmacı Pazarı”ndan aldığını biliyor ve ürünlerini oradan tedarik ediyor.
hedŞimdiki adı Tesco olan Kipa da İzmir’de müşterilerin evlerinde toplantılar yapardı. Küçük gruplarla gerçekleştirilen yüzlerce toplantıda, müşterinin ne istediğini araştırma şirketlerinin yaptığı focus gruplarından çok daha iyi anlıyorlardı. Bu toplantılar onlara hangi ürünlere talep olduğu konusunda yardımcı oldu. Aynı şekilde private label planlarını yaparken de buradan aldıkları feedback’lere önem verdiler.
2. FARKLI TEDARİKÇİ BULUYORLAR
Hızlı büyüyen yerel perakendecileri farklı kılan bir diğer unsur, tedarikçi yapıları. Bu yerel zincirler, büyük perakendecilerden daha farklı tedarikçiler bulup, onlarla çalışıyor. Yerel perakende zincirlerinin büyük ulusal zincirlerin çalışmadığı üreticilerle çalışması rekabetçi fiyat uygulayabilmelerini sağlıyor. Küçük yerel üreticilerden  daha uygun fiyatlarla mal tedarik edebiliyorlar.
Ayrıca, tedarikçi ilişkilerini çok farklı bir boyutta yürütüyorlar. Büyük organize perakendeciler gibi sadece kurumsal çerçevede değil, bireysel düzeyde de ilişki kuruyorlar . Uzun yıllara ve güvene dayalı ilişkileri sayesinde bölgesel üreticilerle dayanışma içindeler. Birinin işleri kötü gittiğinde diğeri destek olabiliyor. Bu nedenle de tedarikçiler öncelikle yakından tanıdıkları bölgesel zincirlerle çalışmayı tercih ediyor.
Selçuk’ta peynir üreten bir tedarikçinin hikayesi bu sıcak ilişkilere güzel bir örnek. Perakende sektöründe uzman bir isim olan Smart Teknolojileri Genel Müdürü Murat Şahin, başından geçen bir olayı “Tanıdığın Selçuklu bir peynir üreticisi, Pehlivanoğlu zincirinin sahibi Ali Pehlivanoğlu’na  yıllık alım miktarını sormadan başka bir şirketten sipariş kabul etmiyordu” diyerek anlatıyor.
3. “EN UCUZ” ALIM ONLARDA
Bu yerel zincirler “ucuz alıp, ucuz satma” prensibini uygulamaya çalışıyor. Büyük üreticiler ile pazarlık edemeseler bile küçük tedarikçilerinden daha uygun fiyatla alım yapabilmek için farklı yöntemler uyguluyorlar. Evyap CEO’su Mehmed Evyap, “Tedarikçilerine peşin ödeme teklif ediyorlar. Böylece iyi fiyatlar alıp, bunu müşterilerine yansıtmak istiyorlar” diyor.
Bölgeseller için işletme kârlılıkları verdikleri sözlerin öneminden sonra geliyor. Ödemelerine sadık olarak biliniyor, alımlarını düşük vadelerle yapıyorlar.
Bursalı bir zincir olan Özhanlar Market Genel Müdürü Sabri Erdem, “İnsandan alıp, insana yine insanla satış yaptığımızın bilinciyle hareket ediyoruz. Tedarikçilerimizi üzmeyiz. Birlikte en uygun çalışmaları yapar, sözleşmeleri zorlamayız” diyor.
Pek çok bölgesel perakendeci satışlarının belli bir yüzdesini bölgesindeki üreticilerden karşılıyor. Örneğin, Konya merkezli Adese’nin bölgesindeki yerel tedarikçilerden temin ettiği ürünler, toplam ürünlerin yüzde 80’ini oluşturuyor. Bu da onları küçük yerel üreticiler nezdinde “büyük alıcı” konumuna oturtuyor. Dolayısıyla “ucuz” alım yapmalarına yardımcı oluyor.
4. SÜRÜMDEN KAZANMA STRATEJİSİ
Kar marjları büyük perakende zincirlerine göre düşük. Özellikle satışı hızlı olan temel tüketim gruplarındaki ürünler ve stok maliyeti düşük ürünlerde kâr marjlarını düşük tutuyorlar. Böylelikle sürümden kazanıyorlar. Taze gıda, et ve süt ürünlerinde bol çeşit, yerel tatlar ve iyi fiyatlar sunuyorlar.
Hatta pek çok bölgesel perakendeci bu tür ürünleri kendisi üretiyor. Örneğin, Bursa merkezli Özhanlar, kendi mağazaları için tatlı ve soğuk meze yapıyor. Özhanlar Genel Müdürü Sabri Erdem, “Ayrıca, Marmara Bölgesi’nden tedarik ettiğimiz canlı hayvanların kesimini de kendimiz yapıyoruz. Balık reyonu için Çanakkale ve Bandırma’ya gece yarısı gidip sabahın erken saatlerinde gerçekleştirilen mezatlara katılıyoruz” diyor.
Bölgesellerin en aktif oldukları konulardan biri de özel indirim ve halk günleri uygulamaları. Bu şekilde sürümü artırmayı hedefliyorlar. Müşterilerin düzenli olarak takip ettiği ve özellikle temel tüketim gruplarını kapsayan bu indirim günleri anında satış artışı olarak cevap buluyor. Örneğin, Adanalı Yonca Marketleri, fiyat ağırlıklı olarak çalışmaktan çok kişiye özel indirim ve promosyonlar düzenleyerek tüketicinin dikkatini çekmeye çalışıyor. Yonca Marketçilik Pazarlama Müdürü Hürol Kuralay, “Tüketicinin temel ihtiyaçlarını oluşturan ürün gruplarında kendi kâr marjımızı tamamen düşürüyoruz. Tedarikçiden de belli oranda indirim alıyoruz. Bu özel indirim günlerinin Yonca’ya geri dönüşümü ise yüzde 20 oranında bir müşteri artışı oluyor” açıklamasını yapıyor.
5. AYNI BÖLGEDE BÜYÜME TAKTİĞİ
Büyüme stratejileri içinde en kritik noktalardan birini “yayılma planları” oluşturuyor. Bu nedenle de bu konuda oldukça temkinli davranıyorlar. Sadece belli bölgelerde yer almayı tercih ediyorlar.
Hepsinin hedefi günün birinde Ankara’daki Canerler, İzmir’deki Pehlivanoğlu, İstanbul’daki Kiler, Konya’daki Adese gibi başarılı bir bölgesel zincir olmak…
Seçtikleri yerler de bizzat erişebilecekleri ya da aile bireyleri ile yayılabilecekleri yerler oluyor. Genellikle tümüyle coğrafya değiştirmiyor, en fazla komşu illere gidiyorlar. Bulundukları bölge kontrol etmelerine uygunsa aynı bölgede büyüyorlar. Örneğin, aynı semtte üç mağaza birden açıyorlar. İstanbullu Kiler bunu uyguluyor. Şu an 51 mağazası olan Kiler sadece İstanbul’da belli bölgelerde yayılıyor. Bu tür yayılmayı seçenler bulundukları yerde piyasayı yönlendirebiliyor. Yayılmayı hızlandırarak kendilerinin dışında başkalarının da o bölgeye girmesine fırsat tanımak istemiyor, aksi takdirde fiyat ve rekabetin bozulacağını düşünüyorlar.
Bölgesellerin arasında istisnai durumda olanlar da bulunuyor. Onlar yayılmada diğerlerinden farklı bir yapı sergiliyorlar. Örneğin, Konya merkezli Adese Ankara, Konya, Mersin, Denizli gibi çeşitli illere yayılmış durumda.
Yüksek gelir gruplarına hitap eden perakendeciler arasında da bölgesel büyüme stratejisini izleyenler bulunuyor. Pazarlama ve marka danışmanı Yard. Doç. Dr. Fatoş Karahasan, bu grupla ilgili şu yorumu yapıyor:
“Pahalı semt bakkalı kimliğindeki Makro da belli bölgeleri seçiyor. Benzer biçimde City Farm gibi alternatif  bir organizasyon yüksek katma değerli ürünler pazarlıyor. Bu tip zincirler ise lokasyonlarını en şık bölgelerde seçiyor. Kiraları da yüksek, fiyatları da. Tam bir niş pazarlama taktiği uyguluyorlar.”
6. HIZLI HAREKET EDİYORLAR
Bu tip bölgesel zincirlerin önemli avantajlarından biri de hızlı hareket yetenekleri. Ulusal büyük perakende zincirleri yatırım kararlarını daha kurumsal bir yapı içinde alıyor. Oysa bölgeseller bir ailenin, bir kooperatifin veya bir iş adamının yatırımı olduğu için daha kıvraklar. Zaten birçoğu aile şirketi ve aile bireyleri tarafından yönetiliyor. Evde akşam yemeği sırasında bile şirketle ilgili bir karar süratle alınıp uygulamaya geçirilebiliyor. Hatalı karar verdiklerinde de daha çabuk geri adım atabiliyor ya da değişiklik yapabiliyorlar.
Onlara çeviklik katan başka unsurlarda var. Örneğin, bir üründe zararına satış yapsalar bile bunu telafi edebiliyorlar. Çünkü, iş hacimleri küçük olduğundan aynı üründe zararına satış yaptıklarında bölgesellerde zarar bir birimken büyük ulusal perakendecilerde yüz birim oluyor. Bu durum belli bir oranda risk alabilmelerine ve çevik davranabilmelerine yardımcı oluyor.
Ayrıca onların işletme maliyetleri de daha az. Çünkü iddiaları konsept geliştirmek değil, ilkleri yapmak. Standartlarını kendileri belirledikleri için mağaza içi sergilemeye az yatırım yapıyorlar. Organizasyon yapıları ise sınırlı. Daha küçük çalışma takımları ile işlerini yürütüyorlar. Daha ucuz iş gücü istihdam ediyorlar. Üstelik personel değişim hızı da organizelerden daha az. Giderleri daha yakından kontrol edebildikleri için marj dezavantajlarını dengelemeye çalışıyorlar. Bu küçük organizasyon yapısı da onlara hızlı olma stratejisini uygulama kolaylığı getiriyor.
EN HIZLILARIN HEDEFLERİ ULUSAL OLMAK
Tüm bölgesel perakende zincirlerinin öncelikli hedefi bulundukları bölgelerdeki öncü kimliklerini ellerinde tutmak. Bulundukları noktalarda sayılarını artırmak. Bölgesel büyümede belli bir büyüklüğe ulaşanlar ise temkinli bir biçimde farklı illerde mağaza açmaya başlıyor. Civarlarındaki şehirlerde ya da büyük illerde olmak üzere daha fazla yerde adlarını duyurmayı istiyorlar.
ÖZHAN MARKETLERİ CİVAR İLLERE YAYILACAK Örneğin, Bursa’da 12 noktada olan zincir, isminin tamamen Bursa ile özdeşleşmesini istiyor. Her yıl 1-2 market açarak büyümeyi planlayan Özhanlar, ardından da civar illerde yayılmayı planlıyor.
CANERLER ÖNCE TURİSTİK BÖLGELERE GİDECEK Ankaralı zincir turistik bölgelere doğru yayılma stratejisini yürüterek, ulusal olma yönünde adımlar atıyor. Bodrum’da bir mağaza açıyor. Burada kuracağı sistemle Ankara’da kendisinden alışveriş yapan müşterilerini de belirleyecek.
İSMAR BAŞKA İLLERE DE GİTTİ İstanbul’un 36 bölgesinde yer alan İsmar, Eskişehir, Trabzon ve Çorlu’dan sonra şimdi de otoparkı, çocuk oyun alanı ve fast food bölümü olan bir mağazasını Urfa’da açıyor.
AFRA SUDAN’A MARKET AÇTI Yurtdışına açılma planları yapanlar ve hatta bu planları gerçekleştiren yerel zincirler de var. Konya merkezli Afra, Sudan’ın Hartum kentindeki 20 bin metrekarelik mağazasının çevresinde açacağı küçük ve orta ölçekli marketlerle Afrika bölgesinde pazara hakim olmayı planlıyor.
TEMA ÖNCE YURTDIŞINA ÇIKTI Erzurumlu Tema ise 2 ay içinde Bakü ve Tahran’da iki mağazasını faaliyete geçiriyor.
DOĞU’NUN LİDERİ TEMA NASIL BÜYÜDÜ?
MÜŞTERİSİNİN ÖZEL GÜNLERİNİ KUTLUYOR Erzurum bölgesinde faaliyet gösteren Tema marketlerinde müşteriye “ücretsiz internet erişim hizmeti” veriliyor. Tema Kart projesiyle müşterilerin özel günleri kutlanıyor. Kasa ile etiket arasında fiyat farkı olduğunda, o malı müşteri bedavaya alıyor. Eğer ürünün tarihi geçmişse söz konusu malın tutarının 2 katı müşteriye ödeniyor. Alışveriş sonrasında müşteri, marketten evinin önüne kadar servis hizmetinden yararlanıyor. Bu hizmet için hiçbir bedel talep edilmiyor. Ayrıca Tema marketlerinde kapalı ve açık otopark hizmeti de var. Bu oto parklarda araçlar ücretsiz yıkanıyor.
200 ADET ÜRÜNÜ KENDİSİ ÜRETİYOR Başta et ve süt ürünleri olmak üzere 200 adet ürünü kendi markalarıyla üretiyor. Geri kalan ürün tedariğini ise bölgede bulunan dağıtıcı ve toptancılardan yapıyor. Doğu Anadolu Bölgesi üretim bakımından gelişmediği için birinci elden satın alma pek gerçekleşemiyor. Gıda tedariğinin yüzde 80’ini bölgedeki dağıtıcılardan geri kalan yüzde 20’lik kısmı da kendi üretimi ile karşılıyor. Sebze ve meyve ürünleri Akdeniz Bölgesi’nden, konfeksiyon ve dayanıklı tüketim ürünleri İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Dubai ve Çin’den geliyor. Perakendedeki sıcak rekabette Tema, sürümden kazanmaya çalışıyor.
HEDEFİ ÖNCÜLÜĞÜ ELİNDE TUTMAK Müşteriye verdiği özel hizmet, tedarikçileri ile sağlam ilişkileri ve sürümden kazanmaya odaklı yapısıyla büyüyor. Bugün Erzurum ve ilçeleri ile Nahçıvan’da olmak üzere toplam 29 mağazası bulunuyor. Yaklaşık 550 kişiyi istihdam ediyor. Doğu Anadolu Bölgesi’nde perakendede yüzde 35’lik payıyla lider. Tema, geçtiğimiz yıl 78 trilyon TL olan cirosunda bu yıl yüzde 35’in üstünde artış bekliyor.
TEMKİNLİ BÜYÜME PLANI Tema Ar-Ge Sorumlusu Mehmet Büçge, bundan sonraki hedeflerini şöyle açıklıyor: “Doğu’da elimizde bulundurduğumuz sektör liderliğini korumak. Bölgedeki merkez il ve ilçelerde iki yıl içinde 5 adet kompleks mağaza açmak. Daha sonraki 5 yıl içinde de İstanbul ve Bursa’da 2 adet mağazaya sahip olmak.”
BÜYÜKLER BİR YERDE BİZ YÜZ YERDEYİZ
Bursa bölgesinde toplam 12 zinciri olan Özhanlar’ın stratejilerini Genel Müdürü Sabri Erdem şöyle anlatıyor:
MÜŞTERİNİN SIRDAŞI Mağaza içinde müşterimizi sigortalıyoruz. Ömrü bitmiş ürün olursa, o ürünün yerine bedelsiz ürün veriyoruz. Alışveriş sonrası servis hizmetiyle müşteriyi evine götürüyoruz. Müşterilerimize bakkal mantığıyla yaklaşıyoruz. Böylece onların hangi ürünü nasıl tercih ettiğini biliyoruz. Bölge insanı da Ramazan’da yaptığı özel yemekleri market çalışanlarına ikram ediyor. Biz bir yerde müşterilerimizin bakkal amcasıyız. Bazen sırdaşı bile oluyoruz.
KÜÇÜK ÜRETİCİDEN ALIM YAPIYOR Özhanlar et ve şarküteri alanında iddialı. Bursa’da Özhan denildiği zaman hemen et ve şarküteri akla geliyor. Bu ürünlerimizin tedariğinde hassas davranıyoruz. Peynir alımını Çanakkale ve Balıkesir’de yıllardır tanıdığımız küçük üreticilerden yapıyoruz. Hatta üretim sürecinde tedarikçilerimizle işbirliği içindeyiz. Peyniri mayalama aşamasında, işi bilen arkadaşlarımız üreticilerin yanına gidiyor. Mayalamaya yardımcı oluyoruz. Böylelikle ürünün kalitesine dair şüphemiz de kalmıyor.
GÜNDEMİNDE REKABET YOK Şu anda 400 kadar çalışanımız var. 2004’te 50 trilyonluk ciro yaptık. 2005 ciro beklentimiz 70 trilyon. Büyüme yolundaki planımız ise Bursa içinde ve yakın illerde her yıl 2 mağaza açmak. Perakende sektöründeki sıcak rekabet bizim gündemimizde yer almıyor. Büyük marketler mağazalarını Bursa’nın belirli bölgesinde en fazla iki tane açarlar. Ama biz yüz mağaza açar, her yerde müşterimizin ayağına hizmet götürebiliriz.
GERİLLA TAKTİĞİ UYGULUYOR VE KAZANIYORLAR!
UCUZ ALMADA BAŞARILILAR Bölgeseller ucuzlar. Sürümden kazanıyorlar. En başarılı oldukları alan ucuz satın alma. Çünkü kurumlaşmamış tedarikçilerden, markasına yatırım yapılmamış ürün alımı yapıyorlar. Bu ürünlerin bazılarında yüksek, bazılarında ise düşük kâr marjıyla çalışıyorlar. Bazen de şaşırtıcı derecede çok kazanıyorlar.
OPERASYON KÂRLARI YÜKSEK Merkezi idare giderleri çok düşük. Patron olarak işlerini çok iyi takip ediyorlar. Örgütlü perakendecilerin şu anda operasyon zararında olduklarını biliyorum. Bölgeseller yüzde 8-14 operasyon kârıyla çalışırken organize perakendeler de yüzde 3’ün üzerine çıkan neredeyse yok. Dolayısıyla bölgeseller operasyonda çok kârlı.
BOŞLUKLARI HIZLA DOLDURUYORLAR Gerilla usulü büyüyorlar. Hızlı karar alıyor, bu nedenle boşluk buldukları noktaya hemen girebiliyorlar. Birçok yerde, akraba ve arkadaşlık vasıtasıyla çok çabuk takım kurarak, tedarikçi zincirlerini kendilerine bağlayabiliyorlar. Oysa organizelerde böyle bir şey söz konusu değil. Onların her şey için daha pahalı insanlar çalıştırmaları gerekiyor.
PARA KAZANMAYA ODAKLILAR Deyim uygunsa organizeler düzenli ordu gibiler. Bölgeseller de gerilla taktikleriyle büyümeye çalışıyorlar. Tansaş ile bir market sözleşmesi yapmanız için asgari dört ay süre gerekli iken Pehlivanoğlu ile bunu 10 günde yapabilirsiniz. Bölgesellerin hepsinde geleneksel tüccar mantığı ve becerisi olduğu için odaklanmaları dağılmıyor. Tüm amaçları doğrudan tüketicinin istediğini verip, parayı kasaya koymak.
ORGANİZE BAKKAL GİBİ HAREKET EDİYORLAR
DAHA CAZİP FIRSATLAR SUNUYORLAR Bölgesel perakendeciler esas olarak müşteriye daha yakınlar. Belirli bir bölgede çalıştıkları ve bölge insanlarını daha yakından tanıdıkları için müşteriye daha uygun hizmetler verebiliyorlar. “Global düşün, yerel hareket et” anlayışı her zaman yürümüyor. Bölgeseller daha yerel ürünlerle ve fiyat politikaları ile müşteri için daha cazip fırsatlar sunuyorlar. Onlara daha organize bakkallar da diyebiliriz. Ulusallarda market çalışanları müşteriyi tanımazken, bölgeseller mahalle bakkalımız kadar olmasa da müşteriyi tanıyorlar. Sıcak hizmet verebiliyorlar. Bu da büyümelerinde onlar için büyük bir avantaj.
BÜYÜKLERE KARŞI BİRLEŞİYORLAR Öte yandan çapları küçük olduğu için ilk bakışta büyüklere karşı dezavantajlı gibi görünüyorlar. Fakat bunun çözümünü buldular. Aralarında işbirliği yapmaya başladılar. Ankara’da 25 bölgesel market zinciri bir araya gelerek önce dernek kurdular. Daha sonra da bir şirket kurarak alımlarını birleştirdiler. Böylece 25 market zincirinden oluşan büyük bir zincir ortaya çıktı. İkinci aşamada private label ürün üretmeye başlayacaklar. Sanki büyük bir zincir gibi tek elden private label’ları olacak. Yani büyüklere karşı birleşiyorlar. Tabii ki büyüklere göre marjları daha az. Ama birleşme yoluyla daha iyi marjlar da elde edebiliyorlar.

Üreticinin "bedel" isyanı

Raf bedelleri, marketlerle üreticileri zaman zaman karşı karşıya getiriyor. Geçtiğimiz günlerde Rekabet Kurumu’nun hazırladığı rapor ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün ‘Marketler tarafından alınan bu ücretler yüzde 2 ile sınırlandırılacak’ açıklaması ise gözlerin tekrar bu soruna çevrilmesine ve tartışmanın büyümesine yol açtı.

Uzun yıllardır beklenen perakende yasasının bir türlü çıkmaması, sektörün birçok sıkıntıyla karşı karşıya kalmasına yol açıyor. Bu sorunların en başında belki de market ve tedarikçileri sık sık karşı karşıya getiren raf bedelleri ilk sırayı alıyor. Raf bedelleri nedeniyle geçtiğimiz aylarda bazı tedarikçilerin market raflarından çıkması, Rekabet Kurumu’nun bu konu ile ilgili hazırladığı rapor ve son olarak Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün raf bedelleri adı altında istenen bu ücretlerin yüzde 2 ile sınırlandırılacağını açıklaması gözleri tekrar bu konuya çevirdi. Geçmiş dönemlerde tedarikçilerden alınan bu bedeller nedeniyle birçok üreticinin iflasın eşiğine geldiği biliniyor. Tedarikçi ve market kanadı bu konuda çıkacak bir yasa ile birlikte mutabakat sağlanması ve kimsenin mağdur olmaması konusunda hemfikir.


Rekabet Kurumu’nun hazırladığı rapor
Rekabet Kurumu’nun konuyla ilgili hazırladığı raporda şu ifadeler yer alıyor: Perakendecinin alıcı güçlerini bazı durumlarda orantısız olarak tedarikçilere yansıttıklarına dair ön bulgular elde edilmiştir. Tedarikçilerden listeleme bedeli, raf bedeli, teşhir alanı bedeli, insert bedeli, elektrik bedeli, promosyona katılım bedeli, eleman talebi, mağaza açılış bedeli, yılsonu iskontosu gibi çeşitli adlar altında bedeller talep edilmektedir. Perakendecilerin bazı durumlarda bu bedelleri sözleşme dışı ve geçmişe etkili faturalar yoluyla tahsil etmeleri tedarikçiyi öngöremediği bir maliyet ve ticari riskle karşı karşıya bırakabilmektedir. Tedarikçilerden alınan bu bedellerin, ulusal perakende zincirlerinin ciroları içinde yıllar içinde artan trend ve 2009 yılı itibarıyla ortalamada yüzde 12,5’e ulaştığı tespit edilmiştir. Bu oran bölgesel/yerel perakendecilerde yüzde 5,5’e düşmektedir. Alınan bedellerin neredeyse tüm sektörde standart bir uygulama haline geldiği anlaşılmaktadır. Tedarikçilere yapılan ödemelerde yaşanan gecikmeler, perakendeciler tarafından talep edilen bedeller, bu bedellere ilişkin kesilen geçmişe endeksli faturalar, sektörde sıklıkla görülen uygulamalardır. Sektör incelemesinin ikinci aşamasında bu konuya ilişkin detaylı bir saha çalışması ve bu konu ile ilgili model alınabilecek ülkeler incelenecektir.

Türkiye Perakendeciler Federasyonu Başkanı Selamet Aygün
Olan tüketiciye oluyor
Türkiye Perakendeciler Federasyonu (TPF) Başkanı Selamet Aygün, raf bedelleri ile ilgili olarak, marketler tarafından alınan bu ücretlerin Anadolu’daki küçük ve orta boy işletmeleri zor durumda bıraktığını bu nedenle bu ücretlerin alınmaması gerektiğini söyledi. Aygün, “Anadolu’da faaliyet gösteren küçük ve orta boy işletmelerin ürünlerinin tüketiciyle daha kolay buluşması adına bu ücretlerin alınmaması gerekiyor. TPF üyesi perakendeciler olarak firmalarla sadece fiyata endeksli çalışmaların sürmesini istiyoruz” dedi. Aygün, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Ülkemiz şartlarında büyük ölçekli firmalar ürünlerini daha iyi pazarlayabilmek ve satışa sunabilmek için reklam, insert, gondol ve ekstra teşhir alanları için bütçeler ayırabiliyorken daha küçük ölçekli firmalar bu kaynakları yaratmıyor. Biz büyük ölçekli işletmelere raf bedeli adı altında ödedikleri bu ücretler yerine bu bedelleri ürün fiyatlarına yansıtarak fatura altında iskonto yapmalarını istesek de maalesef bu önerimiz kabul görmüyor.” Rekabet Kurumu’nun perakende sektörü için hazırlamış olduğu raporda sektörün sıkıntısını bir kez daha dile getirildiğini belirten Aygün, “Sektör olarak yıllardır özlemini çektiğimiz perakende yasasının çıkmaması bu sorunların çözülememesindeki en büyük neden oluyor. Ayrıca unutulmamalıdır ki raf bedellerini üreticiler değil, tüketiciler ödüyor. Bu bedelleri ödeyen üretici firmalar, ödedikleri bedelleri ürünlerine yansıtıyor. Perakendecide almış olduğu ürünün geliş fiyatının üzerine kar marjını koyarak müşteriye sunuyor. Bu durumda her halükarda olan tüketiciye olmuş oluyor” dedi. Federasyon üyesi perakendecilerin büyük çoğunluğunun katılım bedeli almadan çalışmaya başladığını belirten Aygün, üreticileri ve tüketici korumak adına katılım bedelsiz, maliyet bedelli çalışmayı arzu ettiklerini dile getirdi. Aygün, yıllardır özlemini çektikleri perakende yasasının bir an evvel çıkmasını ve bu sorunların çözüme kavuşmasını istediklerini söyledi.

Çağrı Marketler Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Kara
Raf bedelleri nedeniyle iflaslar meydana geliyor
Çağrı Marketler Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Kara, marketler tarafından üreticilerden alınan giriş, raf ve gondol bedeli adı altındaki ücretlerin küçük işletmeleri zor durumda bıraktığını hatta alınan bu ücretler nedeniyle birçok işletmenin iflas ettiğini söyledi. Kara, “Çağrı Hipermarket zinciri olarak Anadolu’daki küçük ve orta boy işletmelerden raf parası almıyoruz. Türk üreticisinin ve markasının yanında olamaya devam edeceğiz” dedi. Anadolu’da üretim yapan şirketlerden raf bedeli almayarak, onların ürünlerinin tüketiciyle buluşması konusunda kolaylık sağlayacaklarını söyleyen Kara, “Yaptığımız bu çalışma sayesinde üreticilerin tüketiciyle daha kolay iletişim sağlamasına olanak sağlıyoruz ve marka bilinilirliği konusunda onlara fırsat veriyoruz” dedi. Raf bedellerin özellikle üreticiler ve dev market zincirlerini karşı karşıya getirdiğini dile getiren Kara, birçok üreticinin geçmiş dönemde ve şuan market raflarından çıktığını bu nedenle bu durumun biran önce yasalarla güvence altına alınması gerektiğini belirtti. 

Grup Hatipoğlu Satınalma Müdürü
Ahmet Yüksel

Raf bedellerini üreticiler çıkardı

Grup Hatipoğlu Satınalma Müdürü Ahmet Yüksel, raf bedelleri konusunda sektörün ‘bedel isteyenler ve istemeyenler’ olarak ikiye ayrıldığını söyledi. Bedel istemeyen marketlerin üreticilerden ürünleri daha ucuza aldığını ve bu nedenle tüketiciye ürünleri daha uygun fiyata sunduğunu bunun neticesinde de market içi müşteri trafiğinin daha fazla olduğunu söyledi. Yüksel, “Raf bedelleri adı altında alınan ücretlerin üretici firmaların çoğalması ve kendi aralarındaki rekabet sonucu ortaya çıktı. Büyük ölçekli firmalar bu bedelleri ödemekte zorlanmıyor ancak küçük ölçekli firmalar raflarda yer alabilmek için bu ücretleri ödemeleri onları zor durumda bırakıyor” dedi. Hatipoğlu olarak raflarında sattıkları ürünlerde belli kriterler gözettiklerini söyleyen Yüksel, ürünlerin kalite standartlarının yüksek olması, ürünlerin lojistiğinin zamanında gerçekleşmesi ve ürünleri aldıkları işletmelerin gıda güvenliğine ait yatırımları mutlaka yapmış olmaları gerektiğini sözlerine ekledi. 

Hakmar Satın Alma Koordinatörü İlker Dişçeken
Anlamsız bedeller üreticiyi zor durumda bırakıyor
Hakmar Satın Alma Koordinatörü İlker Dişçeken, Rekabet Kurumu’nun perakende sektörüne özel hazırlamış olduğu son raporun gerçekleri yansıttığını, birçok marketin raf bedelleri adı altında üreticilere fatura çıkarıldığını söyledi. Dişçeken, “Raf bedelleri adı altında alınan bu ücretlerden dolayı birçok işletmenin iflas ettiğini ya da kendi kabuğuna çekilmek zorunda kaldığını gözlemliyoruz. Biz tedarikçilerimizin de mutluluğu için raf bedeli almıyor, onları destekliyoruz. Bizimle ilk defa çalışan tedarikçiler bizim raf bedeli adı altında bir ücret almadığımızı öğrenince önce şaşırıyor, sonra bize bugüne kadar bu konuda yaşadıkları sıkıntıları anlatmaya başlıyorlar. Ticareti ne kadar sade yaparsanız üreticinizden o kadar çok destek alırısınız. Gereksiz ve anlamsız bedeller talep ederek zamanla kendiniz ve karşınızdakini daha çok sıkıntıya sokmuş olursunuz” dedi. Hakmar olarak marketlerinde satılacak olan ürünlerin seçimlerine çok dikkat ettiklerini ve devamlı satış rakamlarını takip ettiklerini söyleyen Dişçeken, satın alma öncesi mutlaka firmaların üretim tesislerini gezerek incelemeler yaptıklarının altını çizdi. Ayrıca satın alma işlemlerini mevsimsel olarak yaptıklarını vurguladı.

Kim Market Genel Müdürü Hamit Akçay
Genç girişimci ve kadınlardan bedel istemiyoruz
Kim Market Genel Müdürü Hamit Akçay, başlattıkları yeni proje ile birlikte Türkiye genelinde bulunan 54 mağazalarında ‘Değer Köşesi’ adıyla oluşturdukları reyonlarda genç girişimci ve kadınlardan herhangi bir bedel talep etmediklerini söyledi.

Akçay, “Türkiye’de girişimcilik pazar sıkıntısı, tüketiciye ulaşamama gibi korkularla maalesef başlamadan bitiyor. Biz bu proje ile hem girişimcilere fırsat sunmak hem de tüketiciyi yeni ürünlerle tanıştırmak istiyoruz. Bu proje ile kadın girişimcilerin ve ev hanımlarının desteklenmesini amaçlıyoruz. Günümüz rekabet koşulları bazı girişimcilere kendini yeterince ifade fırsatı sunmuyor. Girişimcilerin önünü bu proje ile açmak ve desteklemek sadece devletin görevi değil özel sektörün de bu konuda teşvikte bulunması gerekiyor” dedi.

Küçük ve orta boy işletmelerin veya henüz işletme boyutuna dahi gelememiş, kendi el emeğiyle üretim yapan ev kadınları gibi girişimcileri desteklemek üzere bu projeyi hazırladıklarını söyleyen Akçay, kaybolmaya yüz tutmuş ürünleriraflarında satışa sunacaklarını belirtti.

Özen Grup CEO’su Cemal Özen
Tedarikçimizin mutluluğunu önemsiyoruz

Özen Grup CEO’su Cemal Özen, raf bedelleriyle ilgili şunları söyledi: “2011 yılında TÜBİTAK ile bir anlaşma yaptık. Ürünlerini raflarımızda satmak isteyen üreticinin öncelikle üretim sistemini ve kapasitesini denetlettiriyoruz. Ayrıca markanın bilinirliğine, kalitesine ve en önemlisi müşterimizin o ürüne gereksinimi olup olmadığına bakıyoruz. Tedarikçiyi zorda bırakan, sadece perakendecinin istek ve arzularına göre düzenlenen faturalar ortadan kalkmalı. Bunlar karşılıklı anlaşmayla, makul oranlarda olmalı. Bizim üç prensibimiz var; ilki müşteri memnuniyeti, ikincisi çalışan memnuniyeti ve üçüncüsü tedarikçi memnuniyeti. Dolayısıyla tedarikçimizi zor durumda bırakmayız” dedi.

Gürsüt Zincir Marketler Satış Müdürü İhsan Bubur
Ağır bedeller nedeniyle raflara giremedik

Gürsüt Zincir Marketler Satış Müdürü İhsan Bubur, marketlerin sadece satışlardan elde ettikleri kar ile hayatta kalmalarının mümkün olmadığını bu nedenle sektörde ‘back marj’ olarak adlandırılan satış dışındaki faaliyetlerden elde edecekleri gelirlere de ihtiyaç duyduklarını söyledi. Bu gelir kalemlerinin de katılım, listeleme, katalog bedelleri, ciro primi gibi isimler ile tedarikçilerden karşılamaya çalıştıklarını belirtti. Bubur, “Satış noktası ve tedarikçi arasında imzalanan anlaşmaların iki tarafın da menfaatlerini koruması gerekiyor. Sadece bir tarafı mutlu edecek anlaşmalar daha sonra karşılıklı ticaretin bitmesine neden oluyor” dedi. Ticarette karşılıklı anlayış ve özverinin olması gerektiğini dile getiren Bubur, geçmiş dönemlerde bazı marketler tarafından istenen ağır bedeller yüzünden o marketin raflarına giremediklerini sözlerine ekledi. Bubur, “Gürsüt olarak market raflarında bulunabilmek için özellikle kendi vizyonumuza uygun, kendi ürün grubumuzu satabilecek müşteri profiline sahip ve bizimle birlikte ortak hedeflere yürüyebilecek satış noktalarını tercih ediyoruz” dedi. Çıkması beklenen perakende yasası ile birlikte üretici ve satıcının karşılıklı kazanabileceği düzenlemelerin olmasını beklediklerini belirten Bubur, perakende sektöründe sağlıklı büyümek isteyen tüm firmaların geçmiş dönemlerde yaptıkları yanlışlıklardan vazgeçtiklerini ve tedarikçilerini de koruyan, birlikte büyümelerine fırsat verecek ticareti kurguladıklarını söyledi. Marka değerinin önemine dikkat çeken Bubur, “Raflarda yer bulabilmek için marka değeri çok önemli bir kriter. Eğer markanız güçlüyse satış noktası sizi reyonlarında satabilmek için başlangıçta istekli oluyor. Ürün grubuna göre değişiklik göstermekle birlikte satış noktası reyonlarına öncelikle lider markayı, daha sonra lideri takip eden ikinci ya da üçüncü firmayı mutlaka koyuyor. O nedenle üreticileri kalitelerini artırmalı ve ilk üç marka içine girmek için mücadele etmeli” dedi.  
Marmarabirlik Satış ve Pazarlama Müdürü Mutlu Gökdemir
Bedel istenirse o rafa girmem

Marmarabirlik Satış ve Pazarlama Müdürü Mutlu Gökdemir, uzun yıllardır beklenen perakende yasasının bir türlü çıkmıyor olmasının sektörü sıkıntıya düşürdüğünü söyledi. Gökdemir, “Çıkacak olan yasada raf bedelleri ile alakalı bölümde birçok madde eksik görülüyor. Yasada mutlaka raf bedeli adı altında fatura kesilemeyeceğine dair bir hüküm olması gerekiyor. Yasanın içinde böyle bir madde olması biz tedarikçileri güvence altına almış olacak. Marmarabirlik olarak raf bedelleri konusunda tavrımız belli; raf bedeli istenen markete girmeyiz” dedi. Sektörde çeşitli firmalarda satış müdürlüğü yaptığını ve her çalıştığı firmada raf bedelleri konusunda tavrının hiç değişmediğini söyleyen Gökdemir, sözlerine şu şekilde devam etti: “Çalıştığım firmaların marka bilinirliliği ve gücünden dolayı raf bedeli ödemedik. Sektörde maalesef küçük ölçekli firmaların ürünlerini raflarına sokmak için marketler bu bedelleri istiyor ve şirketlerin ticaret hayatları tehlikeye giriyor.” Raf bedellerinin sonu olmadığını belirten Gökdemir, “Ulusal zincirlerle yaptığımız toplantılarda onlara ‘Biz fabrika açtığımızda sizden para istiyor muyuz?’ diye soruyor, ‘Siz de bizden bedel istemeyin’ diyorum” dedi.

Reis Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Reis
Canım sıkıldı faturası

Reis Tarımsal Ürünler Sanayi Ticaret A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Reis, raf bedellerinin yıllardır çözülemeyen bir konu olduğunu ve bu problemin çözülmesi konusuna şüpheyle baktığını söyledi. Reis, “Perakende yasası çıktıktan sonra raf bedelleri ile alakalı olan bölümlerin uygulanıp uygulanamayacağı hususunda çekincelerim var. Yıllardır çözüm bekleyen ve bir türlü çözülemeyen bu konu bizleri sıkıntıya düşürüyor. Bu konuda ulusal ve yerel marketlerin özveride bulunmasını istiyoruz” dedi. Tedarikçilerin bu konuda çok sıkıntı yaşadığını ama bu konuda ‘kan kusup kızılcık şarabı içtim’ dediklerini belirten Reis, “Tedarikçiler günümüzde maalesef çok zor şartlarda ticaret hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Marketler tarafından tedarikçilere çıkarılan faturalar sektörü zor durumda bırakıyor. Reis olarak biz bazı marketlerden istenen bu ağır bedeller nedeniyle kendi isteğimizle ayrıldık. Bu durumdan maalesef tüketiciler etkilendi. Ürünlerimizi artık o marketlerde bulamıyorlar. Raf bedelleri adı altında alınan bu ücretlere ben ‘canım sıkıldı faturası’ diyorum. Birçok tedarikçinin bu konuda canı yandı ve yanmaya devam ediyor. Yasa çıktığında mutlaka uygulanabilirliği konusunda sıkı denetimler yapılmalı” dedi.

Bu haber Market dergisinden alınmıştır.